Üçevler’de herkesin yerine nöbete kalan Anam Hava Üzülmez’e… hüzün sarıncakayan bir yıldız gibi düşersin aklıma.ahhh… üçevler…dut ağacının gölgesinde kaldı gençliğim. Üçevler; Makam Dağı’ndan bazen çok sert, bazen de serin esen rüzgârların dokunuşuyla okşanan, yaşamımda geçmişe doğru uzanan biraz puslu, biraz silik,
Eski Zamanlarda Üçevler
Üçevler’de herkesin yerine nöbete kalan Anam Hava Üzülmez’e… hüzün sarıncakayan bir yıldız gibi düşersin aklıma.ahhh… üçevler…dut ağacının gölgesinde kaldı gençliğim. Üçevler; Makam Dağı’ndan bazen çok sert, bazen de serin esen rüzgârların dokunuşuyla okşanan, yaşamımda geçmişe doğru uzanan biraz puslu, biraz silik, biraz da duru hikâyelerin izlerini taşır; Makam Dağı’nın eteğinde, Goconun Tepesi önünde bahçeler içinde Saray Mahallesi’nin bitim noktasında yer alırdı. Çocukluğumun, deli dolu gençliğimin özgür fukara mekânıydı. Anılarımın hayali gözlerimin önünde. Bahar geldiğinde bahçelerimiz gelinlik genç kızlar gibi süslenirdi. Çiçek kokuları, kuşların cıvıltıları, Abdullah dede ve Zeki amcanın arı kovanlarından çıkan arılarının vızıltıları her tarafı sarardı. Gönülleri hoş
Hafız, İskân Azizoğlu ve Bir Fotoğraf
Kavalcı Hafız Zülfo’yu son zamanlarda çok anlattığımın farkındayım, ama bazı yeni bilgiler alınca tekrar yazmam kaçınılmaz oldu. Kıymetli dostum Seîd Veroj çok güzel bir fotoğraf gönderdi. Fotoğrafı görünce dayanamadım ve bunu yazıya dökmem gerekir dedim. Seîd Veroj ve Lûtfî Baksî’ya buradan teşekkürlerimi, göndermede emeği geçenlere de selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Fotoğraf 1963 yılında Ergani Tren İstasyonu’nda çekilmiş. Orijinali Lûtfî Baksî’nin arşivinde. Fotoğrafın arkasında şunlar yazılı: “Ergani İstasyonu/26.5.1963 Kardeşim Lütfi!Tanıştığımızın bir hatırası ve arkadaşlığımızın bir delili olarak selamlıyorum.Sonsuz sevgilerimle. İskân Azizoğlu(İmza)” Fotoğraf elimde, sessizce göz ucuyla tarıyorum. Taradıkça tarihin ve kavalın sesi zihnimin derinliklerinde yankılanıyor. Tren, Ergani İstasyonunda durmuş. Kompartımanlardan birinin
Bir Çevirmen, Bir Kitap ve…
Bir zamanlar Diyarbakır’da günlük yayımlanan Yeni Yurt gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Evirgen gazetesinde şahsımla ilgili yazdığı bir yazıda şu bilgiyi paylaşmıştı: “Yapılan bir araştırmaya göre dünyada en fazla şair, yazar ve fikir adamı yetiştiren il Diyarbakır’dır. Yanlış anlamayın. Türkiye’de değil, Dünya’da en fazla yazar yetiştiren il Diyarbakır’dır. Diyarbakır’ın da en fazla fikir ve sanat adamı yetiştiren ilçesi galiba Ergani’dir. Gerçi bu kadim kentin tüm ilçelerinden çok büyük devlet adamları, fikir ve sanat adamı yetişmiştir, ancak Ergani ilçemiz, bu konuda biraz daha şanslıdır.”(1) Şimdi İbrahim Evirgen’in bu belirlemesine ek olarak artık Erganililerin çok iyi bir çevirmeni de var diyebiliriz: Cumhur
Kuşbakışı bir Ergani gezisi
Anadolu Kültür ile Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin birlikte ortaklaşa yürüttüğü bir proje kapsamında Diyarbakır Hafızası’nın “İlçe Postası” ismiyle başlayan yeni sergi dizisi 18 Aralıkta yayına konuldu. Serginin editörlüğünü Pınar Öğünç, çevirilerini Dilawer Zeraq, Abdulsıttar Özmen (Kürtçe) ve Nazım Dikbaş (İngilizce), sergi tasarımını ise Ali Doğan Çetin yaptı. Sergi kapsamında kaleme aldığım “Kuşbakışı bir Ergani gezisi” başlıklı yazımın Türkçe, Kürtçe ve İngilizce linklerini aşağıda sunuyorum: Yazının Kürtçe Çevirisi: Yazının İngilizce Çevirisi:
Marksizm ve Sovyet Pratiği
Kardeşim Ali Haydar Marksizm ve Sovyet Pratiği başlıklı bir yazı yazdı. Yazısında tarihsel bir önemi bulunan, dünya genelindeki kolektif yanılgımız Sovyet deneyimini anlatıyor. Sorgulayıcı, olgulardan hareket edilerek yazılmış bir yazı. Ali Haydar benim sadece kardeşim değil; O, arkadaşım, yoldaşım ve fikirdaşımdır. Bu nedenle düşünceleri, yazdıkları benim için çok değerlidir. Paylaştığım yazısında, geçmişte yaşadıklarımızı, savunduğumuz siyasi düşüncenin yanlışlığını, yanılgımızın kaynağını samimi duygularla, anlaşılır bir şekilde anlatmış. Bu yazının Marksist düşünceye ilişkin demokratik bir tartışma yaratacağını düşünerek sitemde paylaşıyorum. Sovyetlerin ve 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan Sovyet Sisteminin dağılmasının dünya sol/sosyalist/komünist hareket üzerindeki yıkıcı etkisi çok büyük olmuştur. Sola, sosyalizme, komünizme kısaca
Bu Vandalizm nereden besleniyor?
Kürt coğrafyasında tarihî/kültürel miras yok ediliyor! Daha başta söyleyelim; tarihî eserlere gerçek anlamıyla maalesef yeteri kadar ilgi göstermiyor, onları koruyamıyoruz. Ülkenin tamamına dair geçerli olan bu olumsuz tablo, Kürt coğrafyası söz konusu olduğunda çok daha ağır ve daha da kötü: Keldanilere, Süryanilere, Ermenilere, Yahudilere, Araplara, Türklere, Kürtlere ait tarihî eserler ya bilinçsizlikten tahrip ediliyor ya da sahipsizlikten yok oluyor. Hemen ilk bakışta göze çarpan ve birkaç cümleyle özetlenebilecek bu yalın ve acı gerçeği yaratan nedenleri şöyle sıralayabiliriz: Doğal aşınma Tarihî yapılar, kaya kabartmaları, mağaralar binlerce yıldır yağmur, dolu, kar, sıcak, soğuk, rüzgâr, fırtına vb. gibi fiziki doğa koşullarının etkisi altındadır.
Mezopotamya ve “Coğrafya Kaderdir” Kitabı
Sevgili dostum Misbah Hicri’yi 27 Kasım 2020 günü Korona’dan kaybettik. Anısına hürmetle “Coğrafya Kaderdir“ kitabıyla ilgili 20 Aralık 2018’de yazdığım yazımı yeniden paylaşıyorum. Mezopotamya tarih boyunca saldırıya maruz kalan, işgal edilen ve savaşların eksik olmadığı, sürekli kanın aktığı ve zenginliklerin talan edildiği bir coğrafya olmuştur. Yaralıdır. Yarası tarihten gelen ve çok derin bir yaradır. İç kanaması durmuş değil, devam ediyor hâlâ. Mezopotamya tanım olarak iki nehir, yani Dicle ve Fırat arasındaki bölgenin adıdır ve Kitab-ı Mukaddes’te, yani Eski Ahit’te Cennet’in Dicle ve Fırat arasında olduğu yazılıdır. İki nehir arası cennet olunca; Persler/Partlar, Büyük İskender’le Makedonlar, Romalılar, Bizanslar, İslamiyet’le birlikte Araplar,
Arşivimde Bulunan TÖS İle İlgili Bir Fotoğraf
Fakir Baykurt 11 Ekim 1999 tarihinde aramızdan ayrıldı. Geride mücadele dolu bir yaşam ve birbirinden güzel çok sayıda eserlerini bizlere miras bıraktı. Kendisini saygı ve sevgiyle anıyorum. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ile ilgili arşivimde bulunan bir fotoğrafı paylaşmak istiyorum, ama önce ilgisi nedeniyle çok kısa TÖS hakkında bir açıklama yapmam lazım. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), 1962 Anayasası’nın kamu çalışanlarına sendika kurma hakkından yararlanarak 8 Temmuz 1965’te Ankara’da kuruldu. Genel başkanlığına öğretmen kökenli yazar Fakir Baykurt getirildi. TÖS’ün temel amacı; üyelerinin ekonomik, demokratik, toplumsal hak ve çıkarlarını korumaktı. 6 yıl faaliyet gösterebildi ancak. 12 Mart Askeri Darbesi sonrası, 1971 yılında TÖS’ün
TÖS İle İlgili Arşivimde Bulunan Bir Fotoğraf
Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ile ilgili arşivimde bulunan bir fotoğrafı paylaşmak istiyorum, ama önce ilgisi nedeniyle çok kısa TÖS hakkında biraz açıklama yapmam lazım. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), 1962 Anayasası’nın kamu çalışanlarına sendika kurma hakkından yararlanarak 8 Temmuz 1965’te Ankara’da kuruldu. Genel başkanlığına öğretmen kökenli yazar Fakir Baykurt getirildi. TÖS’ün temel amacı, üyelerinin ekonomik, demokratik, toplumsal hak ve çıkarlarını korumaktı. TÖS ancak 6 yıl faaliyet gösterebildi. 12 Mart Askeri Darbesi sonrası, 1971 yılında TÖS’ün faaliyetleri durduruldu ve ardından kapatıldı; malları tasfiye edildi, yöneticileri tutuklandı ve haklarında Türk Ceza Kanunu’nun 141. ve 142. maddelerini ihlalden davalar açıldı. Dava, 1976 yılında beraatla
Bir İstihbaratçının Kaleminden Mezopotamya’nın İşgali
“deki dicle’ye ve fırat’abeşikte uyuyana içirdim toprağın kanını” (M. Oğuz) İlginç ve önemli bir kitaptan, Mezopotamya’da 1915-1920 Sivil Yönetimi kitabından bahsetmek istiyorum. Kitabın yayın tarihi biraz eski, 2004 yılında Yaba Yayınları tarafından yayımlanmış. Kitabın ilginçliği bir istihbaratçının kaleme almış olmasından, önemi ise kapsadığı dönem ve mekândan, anlatılan konulardan ve yazarın renkli kişiliğinin yanında Ortadoğu’nun haritasını çizen çok önemli aktörlerden biri oluşundan ileri geliyor. Bu nedenle kitaptan önce yazarı tanımamız daha isabetli olur. Sözünü ettiğim kitabı Gertrude L. Bell kaleme almıştır. Bir İngiliz yurttaşı olan Gertrude L. Bell (1868-1926), ayrıcalıklı bir ailenin kızıdır. Genç ve güzeldir. Zeki ve kurnazdır. Seçkin okullarda